Diş Ağrısı ! - Diş Hassasiyeti !
Diş ağrısı, özellikle dişin duyusal sinirleri ile dolu olan kök-kanal bölgesine ulaşarak ciddiyet kazandıracak ve beraberinde enfeksiyon da barındıran sebepler nedeni ile olur ise "vücuttaki en şiddetli hissedilen ağrı tiplerinden biri" olma eğilimindedir.
Bu sayfayı okuyanlardan, hasbelkader daha önce ciddi derecede diş ağrısı çekmemiş olan var ise, bu ağrının şiddetini kendisine tasvir etmemiz bayağı zor olacaktır. Ancak güzide ülkemiz gibi hislerini (fiziksel ya da duygusal) şiddetle ifade etmeye meyilli bir kültürel altyapıdan gelen insanların özel hayatlarında yediği toplumsal içerikli haltları konu edinme eğilimindeki gazetelerimizin 3. sayfa haberleri karıştırıldığında; "ağrıyan dişi yüzünden kendini dişinden vurdu!" gibi başlıklarla oldukça sık karşılaşıldığını belki sizler de farketmişsinizdir.
Bu sayfayı okuyanlardan, hasbelkader daha önce ciddi derecede diş ağrısı çekmemiş olan var ise, bu ağrının şiddetini kendisine tasvir etmemiz bayağı zor olacaktır. Ancak güzide ülkemiz gibi hislerini (fiziksel ya da duygusal) şiddetle ifade etmeye meyilli bir kültürel altyapıdan gelen insanların özel hayatlarında yediği toplumsal içerikli haltları konu edinme eğilimindeki gazetelerimizin 3. sayfa haberleri karıştırıldığında; "ağrıyan dişi yüzünden kendini dişinden vurdu!" gibi başlıklarla oldukça sık karşılaşıldığını belki sizler de farketmişsinizdir.
Bu derece şiddetli ağrı hissettirerek insanları çileden çıkartabilen "diş ağrı ve hassasiyeti" konusunu sizler için bu sayfada mümkün olduğunca anlaşılabilir bir dil ile tıbbi altyapısı ve bilimsel temellerini içerecek şekilde inceleyeceğiz:
Dişin kökünden giren ve diş kanalı boyunca devam eden "SİNİR AĞI"
Üstteki şekil ile anlatılmak istenen ana fikir :
Dişler oldukça yoğun bir duyusal sinir ağına sahiptirler!
Üstteki şekil ile anlatılmak istenen ana fikir :
Dişler oldukça yoğun bir duyusal sinir ağına sahiptirler!
Sol yandaki şekilde sarı renkte görülen, beyinden direkt çıkarak, kafa-boyun ve vücuda(N.Vagus) dağılan sağlı sollu 12 çift kafa sinirlerinden biri olan ve dişlerin duyusunu alan 5. kafa siniri "N.Trigeminus"un nasıl her bir dişe ayrı ayrı her kökünden girerek ,dişin içerisindeki boşluk olan diş kanalı boyunca dağıldığı görmektesiniz.
Dışarıdan hissiz birer kaya parçası olarak görünen dişlerin içerisindeki her kanal boyunca zengin sinir yatakları bulunur. Diş kanalı içerisinde bu sinirlere eşlik eden ve dişin beslenmesinden sorumlu kılcal damarlar da bol miktarda vardır.
Bu sinir-damar paketinin, kendisini çevreleyen yumuşak dokusu ile birlikteki ismi "diş özü = pulpa"dır. Dişteki bu yapılar ve genel ağız-diş yapısal özellikleri, temel diş anatomisi sayfasında detaylıca anlatılmıştır.
~ DİŞ AĞRISI OLUŞMA MEKANİZMASI ~
Teker teker her dişin derinliklerine kadar giren, yukarıdaki şekilde tüm sinir kısımları açıkça görülen bu "sinir-damar" paketi, diş kanalları içerisindeki diş pulpası = diş özü içerisinde "sıkışmış" olarak bulunur. Daracık diş içi kanalda ikamet eden bu yoğun duyusal sinir ağı; herkes tarafından bilinen "MEŞHUR KATLANILMAZ DİŞ AĞRISI"nın da kaynağıdır. Yapı olarak o kadar da narin görünmeyen dişler, iç kısımlarında barındırdıkları bu zengin duyu sinirleri sebebiyle tüm dış uyaranlara karşı oldukça hassastırlar.
Özellikle diş kanalı içerisinde bir enfeksiyon-abse geliştiği durumlarda, enfektif hadiselere karşı vücudun savunma sistemleri devreye girer. Diş içerisindeki enfeksiyon odağına akın eden vücudun bağışıklık-savunma hücreleri, mikropları berteraf etmek üzere yoğun miktarlarda anti-mikrobial kimyasal maddeyi enfeksiyon odağı ve çevre bölgelerine salgılarlar. Mikroplara yönelik salgılanan bu kimyasallar, hedefledikleri mikrop öldürme işlemini yaparken, kanda bulunan diğer vücut defansı hücreleri de bölgeye daha kolay girebilsin diye bir de enfeksiyonun olduğu yerdeki dokunun kılcal damarlarında "genişleme" yaparlar ve böylece diş apsesi-enfeksiyonu odağına olan kan akımı artar.
Özellikle diş kanalı içerisinde bir enfeksiyon-abse geliştiği durumlarda, enfektif hadiselere karşı vücudun savunma sistemleri devreye girer. Diş içerisindeki enfeksiyon odağına akın eden vücudun bağışıklık-savunma hücreleri, mikropları berteraf etmek üzere yoğun miktarlarda anti-mikrobial kimyasal maddeyi enfeksiyon odağı ve çevre bölgelerine salgılarlar. Mikroplara yönelik salgılanan bu kimyasallar, hedefledikleri mikrop öldürme işlemini yaparken, kanda bulunan diğer vücut defansı hücreleri de bölgeye daha kolay girebilsin diye bir de enfeksiyonun olduğu yerdeki dokunun kılcal damarlarında "genişleme" yaparlar ve böylece diş apsesi-enfeksiyonu odağına olan kan akımı artar.
2 adet diş absesinin ağız içinden görüntüsü.
Endodonti (kök kanal) tedavisi; artık geriye döndürülemez derecede ilerlemiş ve diş kökünü sararak hem dayanılmaz ağrılara, hem de en nihayetinde o dişin "ölerek" kaybedilmesine neden olacak çürük durumlarında, çürük temizlenirken diş içerisinin tüm bu damar sinir paketi içeriğinin de çıkartılması esasına dayanır.
Ayrıca bu kılcal damarlara gelen kan miktarını damarları genişleterek arttırdıkları gibi, bir de kılcar damar duvarları hücreleri arasındaki boşukları genişleterek, kandan dişteki enfeksiyon bölgesine "savunma hücrelerinin = akyuvarlar = beyaz küreler = sol alttaki şekildeki lökositlerin" geçmesini kolaylaştırırlar.
Soldaki üst şekilde, şu an anlatılmakta olan "akut enfeksiyon" durumundaki damarlarda; genişleme + geçirgenlik artımına bağlı, doku içerisine kandan "sıvı"(serum) sızması olayı şematize edilmiştir.
Bu anlatılan mekanizma, bölgeye daha hızlı ve çok miktarda savunma hücresinin akın etmesine olanak tanır. Ancak aynı zamanda artmış kan akımı ile doğru orantılı olarak birim zamanda bölgeye gelen sıvı miktarındaki artma ve üstüne damar hücreleri arasındaki boşluk genişlemesine bağlı bu gelen sıvının dokuya daha hızlı ve kolay infiltre olabilmesi, enfektif dokuya kandan "serum" denen kanın sıvı kısmı geçişini arttırır.Tüm bu hadiseler sadece diş enfeksiyonunda değil, VÜCUTTAKİ HER ÇEŞİT ENFEKSİYONDA OLAN MEKANİZMALARDIR. Artmış sıvı geçmesine bağlı ENFEKSİYON BÖLGESİ ŞİŞER (ÖDEM GELİŞMESİ !)
Normal vücut dokularında, enfeksiyona bağlı ödem geliştiğinde, yumuşak dokular dışarıya doğru genişleyebilme imkanına sahiptir ve dolayısı ile şişer, artmış kan akımına bağlı renkleri kırmızılaşır ve bu değişikliklere neden olan kimyasalların lokal etkileri ve yine artmış dolaşıma bağlı bölgesel sıcaklık yükselir. Bu sebeplerle elimizi koyduğumuz iltihaplı bir yerin ısısı yüksek gelir ve "burası yanıyor gibi" diye tarif ederiz ve yine bu sebeplerden gözle görülen deri-deri altı yumuşak dokusu enfeksiyon bölgelerinde şişme(ödem) ve kızarma-morarma izleriz.
Soldaki alt şekilde, bütün vücut dokularında ve dolayısı ile başlangıç seviyesindeki bölgesel diş enfeksiyonunda da (akut iltihap) görülen ilk dönem hücre göçü ve takibinde bu hücrelerden salınan kimyasallara bağlı; şişme (ödem) + kılcal damar (kapiller) genişlemesi + damardan doku içerisine kan sıvısı (serum) ve birtakım kan proteinlerinin sızması şematize edilmiştir.
Diş içerisindeki bir enfeksiyonda ise, zaten normalde daracık bir hacim içerisinde sıkışmış bulunan diş pulpası-özü içerisindeki "damar-sinir paketi" yumuşak dokusu, enfeksiyon sırasında şişmeye çalışır ama şişemez! Çünkü çevresindeki diş dokusu, bir nevii kemik olduğundan, sert yapısı dolayısı ile şişmeye izin vermez! Bu yüzden dışarıya doğru genişleyip içindeki basıncı rahatlatamadığı için, gittikçe diş kanalının içerisindeki sinirler ve damarlar üzerindeki basınç büyür. Basınç büyüdükçe ağrının şiddeti artar! Bu nedenle ileri dönem diş içi enfeksiyonuna bağlı diş ağrısı diğer doku ağrılarına göre çok daha şiddetli olur.
Bu şekilde kısır döngüye giren diş içindeki mekanizma, doğal süreçler ile kendi doğal iç dinamiklerine dönemez hale gelir ise, artık bu dişe kanal tedavisi yapılması şart olur! Çünkü eğer enfeksiyon vücut tarafından kontrol altına alınamayacak şekilde diş içerisine hakim olur ise, bu sefer diş içerisinde son haddinde artan basıç, hem dayanılmaz şiddetlerde diş ağrısı yaparken, hem de diş içerisindeki kılcal damarların da basınç nedeni ile tıkanıp (içerisinden su geçen bir bahçe hortumunun üzerine, ayağımız ile basarak basınç oluşturduğumuzda, suyun akmasının kesilmesi gibi) dişi besleyen kan dolaşımını keser!
Bu durumu, parmağımızı bir ip ile sıkıca bağladığımızda göreceğimiz olaylar silsilesine benzetebiliriz. İlk dönemde daha derinde olan ve daha yüksek basınç ile kan taşıyan atar damarlar parmağa kan götürmeye devam ederken, daha yüzeysel ve daha düşük basınçlar ile kanı geriye götüren toplar damarlar bağlamanın-turnikenin uyguladığı basınç ile kapanacaklarından, parmağa bir miktar kan girmektedir ancak çıkamamaktadır. Parmak gittikçe şişmeye başlar ve kızarır-morarır. Belirli bir aşamadan sonra parmak içerisinde girecek yer bulamadığından yeni kan da içeriye giremez duruma gelir ve herkesin bildiği "kangren" olayı gerçekleşir. Kangren kan dolaşımı bozularak ölmüş vücut dokusunu için kullanılan bir terimdir. Ölü vücut dokusuna nekroz olmuş denir ki, nekroz; kangren de dahil herhangibir sebepten ölmüş olan dokular için kullanılan tıbbi terimdir.
İp ile bağlanarak dolaşımı kesilmiş parmak örneğindekine benzer şekilde, ileri dönem diş içi abse-enfeksiyon şeklinde başlayan diş kanalı içerisindeki diş iltihabı, dişin canlı yapısının ölmesi ile sonuçlanır. Bu şekilde oto-amputasyon yaşanan ve iç dokusu kangrene bağlı nekroze (ölü doku) hale gelen dişlerde, ağrı kendiliğinden kesilir! Çünkü artık ağrıyı iletecek diş içerisindeki sinirler de ölmüştür! Bir nevii doğal kanal tedavisi sayılabilecek bu durumun dezavantajı, ağrının kesilmesinin iyi bir şey gibi durmasına rağmen, diş boşluğu içerisindeki ölü doku artıklarının oluşturduğu nekroze artıklar ve enfeksiyon mikropları mevcudiyetlerini hâla devam ettirmektedir.
Yani vücudun "var olan enfeksiyonun" ağrısını algılaması bozulmuştur ancak enfeksiyon-abse hâla devam etmektedir! İlerleyen dönemlerde çene kemiği içerisine, çevre diş eti ve periodontium'a ve hatta diğer dişlere sirayet ederek lokal enfeksiyonun yayılma riskini taşımaya devam etmektedir. Hatta abse içerisindeki mikropların kana karışarak (sepsis) diğer vücut organlarına geçemesi ile pek çok sistemik (tüm vücut sathına yaygın) enfeksiyon bulguları verme olasılığını sürdürmektedir.
Soldaki üst şekilde, şu an anlatılmakta olan "akut enfeksiyon" durumundaki damarlarda; genişleme + geçirgenlik artımına bağlı, doku içerisine kandan "sıvı"(serum) sızması olayı şematize edilmiştir.
Bu anlatılan mekanizma, bölgeye daha hızlı ve çok miktarda savunma hücresinin akın etmesine olanak tanır. Ancak aynı zamanda artmış kan akımı ile doğru orantılı olarak birim zamanda bölgeye gelen sıvı miktarındaki artma ve üstüne damar hücreleri arasındaki boşluk genişlemesine bağlı bu gelen sıvının dokuya daha hızlı ve kolay infiltre olabilmesi, enfektif dokuya kandan "serum" denen kanın sıvı kısmı geçişini arttırır.Tüm bu hadiseler sadece diş enfeksiyonunda değil, VÜCUTTAKİ HER ÇEŞİT ENFEKSİYONDA OLAN MEKANİZMALARDIR. Artmış sıvı geçmesine bağlı ENFEKSİYON BÖLGESİ ŞİŞER (ÖDEM GELİŞMESİ !)
Normal vücut dokularında, enfeksiyona bağlı ödem geliştiğinde, yumuşak dokular dışarıya doğru genişleyebilme imkanına sahiptir ve dolayısı ile şişer, artmış kan akımına bağlı renkleri kırmızılaşır ve bu değişikliklere neden olan kimyasalların lokal etkileri ve yine artmış dolaşıma bağlı bölgesel sıcaklık yükselir. Bu sebeplerle elimizi koyduğumuz iltihaplı bir yerin ısısı yüksek gelir ve "burası yanıyor gibi" diye tarif ederiz ve yine bu sebeplerden gözle görülen deri-deri altı yumuşak dokusu enfeksiyon bölgelerinde şişme(ödem) ve kızarma-morarma izleriz.
Soldaki alt şekilde, bütün vücut dokularında ve dolayısı ile başlangıç seviyesindeki bölgesel diş enfeksiyonunda da (akut iltihap) görülen ilk dönem hücre göçü ve takibinde bu hücrelerden salınan kimyasallara bağlı; şişme (ödem) + kılcal damar (kapiller) genişlemesi + damardan doku içerisine kan sıvısı (serum) ve birtakım kan proteinlerinin sızması şematize edilmiştir.
Diş içerisindeki bir enfeksiyonda ise, zaten normalde daracık bir hacim içerisinde sıkışmış bulunan diş pulpası-özü içerisindeki "damar-sinir paketi" yumuşak dokusu, enfeksiyon sırasında şişmeye çalışır ama şişemez! Çünkü çevresindeki diş dokusu, bir nevii kemik olduğundan, sert yapısı dolayısı ile şişmeye izin vermez! Bu yüzden dışarıya doğru genişleyip içindeki basıncı rahatlatamadığı için, gittikçe diş kanalının içerisindeki sinirler ve damarlar üzerindeki basınç büyür. Basınç büyüdükçe ağrının şiddeti artar! Bu nedenle ileri dönem diş içi enfeksiyonuna bağlı diş ağrısı diğer doku ağrılarına göre çok daha şiddetli olur.
Bu şekilde kısır döngüye giren diş içindeki mekanizma, doğal süreçler ile kendi doğal iç dinamiklerine dönemez hale gelir ise, artık bu dişe kanal tedavisi yapılması şart olur! Çünkü eğer enfeksiyon vücut tarafından kontrol altına alınamayacak şekilde diş içerisine hakim olur ise, bu sefer diş içerisinde son haddinde artan basıç, hem dayanılmaz şiddetlerde diş ağrısı yaparken, hem de diş içerisindeki kılcal damarların da basınç nedeni ile tıkanıp (içerisinden su geçen bir bahçe hortumunun üzerine, ayağımız ile basarak basınç oluşturduğumuzda, suyun akmasının kesilmesi gibi) dişi besleyen kan dolaşımını keser!
Bu durumu, parmağımızı bir ip ile sıkıca bağladığımızda göreceğimiz olaylar silsilesine benzetebiliriz. İlk dönemde daha derinde olan ve daha yüksek basınç ile kan taşıyan atar damarlar parmağa kan götürmeye devam ederken, daha yüzeysel ve daha düşük basınçlar ile kanı geriye götüren toplar damarlar bağlamanın-turnikenin uyguladığı basınç ile kapanacaklarından, parmağa bir miktar kan girmektedir ancak çıkamamaktadır. Parmak gittikçe şişmeye başlar ve kızarır-morarır. Belirli bir aşamadan sonra parmak içerisinde girecek yer bulamadığından yeni kan da içeriye giremez duruma gelir ve herkesin bildiği "kangren" olayı gerçekleşir. Kangren kan dolaşımı bozularak ölmüş vücut dokusunu için kullanılan bir terimdir. Ölü vücut dokusuna nekroz olmuş denir ki, nekroz; kangren de dahil herhangibir sebepten ölmüş olan dokular için kullanılan tıbbi terimdir.
İp ile bağlanarak dolaşımı kesilmiş parmak örneğindekine benzer şekilde, ileri dönem diş içi abse-enfeksiyon şeklinde başlayan diş kanalı içerisindeki diş iltihabı, dişin canlı yapısının ölmesi ile sonuçlanır. Bu şekilde oto-amputasyon yaşanan ve iç dokusu kangrene bağlı nekroze (ölü doku) hale gelen dişlerde, ağrı kendiliğinden kesilir! Çünkü artık ağrıyı iletecek diş içerisindeki sinirler de ölmüştür! Bir nevii doğal kanal tedavisi sayılabilecek bu durumun dezavantajı, ağrının kesilmesinin iyi bir şey gibi durmasına rağmen, diş boşluğu içerisindeki ölü doku artıklarının oluşturduğu nekroze artıklar ve enfeksiyon mikropları mevcudiyetlerini hâla devam ettirmektedir.
Yani vücudun "var olan enfeksiyonun" ağrısını algılaması bozulmuştur ancak enfeksiyon-abse hâla devam etmektedir! İlerleyen dönemlerde çene kemiği içerisine, çevre diş eti ve periodontium'a ve hatta diğer dişlere sirayet ederek lokal enfeksiyonun yayılma riskini taşımaya devam etmektedir. Hatta abse içerisindeki mikropların kana karışarak (sepsis) diğer vücut organlarına geçemesi ile pek çok sistemik (tüm vücut sathına yaygın) enfeksiyon bulguları verme olasılığını sürdürmektedir.
Endodonti (diş kökündeki damar-sinir kanal'ının) tedavisi; artık geriye döndürülemez derecede ilerlemiş ve diş kökünü sararak hem dayanılmaz ağrılara, hem de en nihayetinde o dişin "ölerek" kaybedilmesine neden olacak diş çürüğü durumlarında ve daha ileri aşamalarda çevre dokulara ve de tüm vücuda yayılarak çok ciddi komplikasyonlara (tıbbi kötü sonuçlar) yol açma riski mevcut diş içi enfeksiyonun
diş kanalı içerisindeki tüm bu damar sinir paketi içeriğinin de çıkartılarak yerinin doldurulması esasına dayanır.
Meraklısına not : "Enfeksiyonlu-Abseli Diş neden kolay uyuşmaz - ağrısı geçirilemez ?"
Muhtemelen kendimizin ya da bir yakınımızın başına geldiği şekilde;
-Dişimiz ağrımaktadır, bir diş doktoruna gitmişizdir, diş hekimi yaptığı muayene sonucunda ağrıyan dişin artık ne diş dolgusu ne kök kanal tedavisi ne de diğer alternatif manipulasyonlar ile tedavi edilemeyecek derecede hasar gördüğüne kanaat getirerek "dişin çekilmesi"ni gerekli görmüştür.
Zaten şiddetli ağrı yüzünden gözü dönmüş, artık bu ağrıdan bir an önce kurtulmak için gerekli her şeyin yapılmasına dünden razı olan hasta, o an diş hekiminin ağzından dökülen şu kelimeler yüzünden birden geriliverir : "Şimdi size bir reçete yazacağım, antibiyotik ve analjezik-antienflamatuvar ilaçlar içeren bu tedaviyi 3 gün boyunca kullanın ve tekrar kontrole gelin, dişin çekime uygun hale gelip gelmediğine o zaman tekrar bakalım."
"Haklı olarak" sabırsızca artık bu ızdıraptan kurtulma niyeti ile diş hekimine gelen hastamız, birden uğradığı hayal kırıklığına bağlı refleks olarak sorar : "E şimdi bu dişi çeksek olmaz mı hemen?!"
Olmaz. Neden olmaz? Çünkü rehberimizin; diş enfeksiyonlarının / Diş Absesi'nin, gerek yakın çevre dokuya gerekse kan yolu ile tüm vücuda yayılmaları sonucunda oluşabilecek diğer hastalıkların anlatıldığı bölümünde daha da detaylandırıldığı şekilde, öncelikle vücut içerisinde bir enfeksiyon yani kıvır-kıvır mikrop ordusunun :) barındığı bir bölüme, çok çok gerekli olmadığı sürece direkt cerrahi müdahale yapılmaz! Bilinir ki, cerrahi müdahale sırasında mutlak suretle zarar görecek çevre kılcal damarlardan tüm vücuda yayılmak üzere kan dolaşımına masif bir mikroorganizma bulaşı ve transferi olur. Bu nedenle, enfeksiyon nahiyesine bir cerrahi müdahale yapılmadan önce mutlaka enfeksiyonun kontrol altına alınması, mümkün olduğunca minimalize edilerek "büzüştürülmesi-geri çekilmesinin sağlanması" gerekmektedir! Bu da reçete edilen antibiyotik denen ilaçlar vasıtası ile mikropların öldürülmesi yolu ile gerçekleştirilir.
Ayrıca, reçete edilen antienflamatuvar-analjezikler (bildiiniz ağrı kesici haplar) ağrıyı geçirmek dışında diğer işlere de yararlar. Bu ilaçların ismindeki "anti-enflamatuvar" tanımı; enfeksiyona karşı vücudun verdiği savaş sırasında oluşan ödem (şişlik) başta olmak üzere diğer tüm doku değişikliklerini normale döndürmeye yarayan anlamındadır. Zaten dokudaki ağrıyı da başta bu ödemin oluşturduğunu yukarıda yazdıklarımı üşenmeden okuyan hastalarımız bilmektedir. Dolayısı ile, bu ağrı kesici ilaçların ağrıyı kesmekte etkili oldukları mekanizmalardan biri de, bu ödemin geriye döndürülerek geçirilmesi olarak sayılabilir.
Şimdi bu bilgiler ışığında başlıktaki sorumuzun cevabına tekrar dönersek : "Enfeksiyonlu ve ağrıyan dişte, anestezi neden tutmaz?" "Neden ağrı kesiciler enfeksiyonlu veya abseli dişte etkisiz/düşük etkili kalır?". Çünkü, enfeksiyonlu ve dolayısı ile ödemli doku = dolaşımı bozulmuş dokudur. Enfeksiyona bağlı oluşan tüm değişiklikler, bu bölgeye kan yolu ile olan ulaşımı da büyük ölçüde sakatlarlar. Diş hekiminin iğne ile verdiği anestetik madde, veyahut ağızdan kullanılan ve mide-barsaklardan emilerek kan yolu ile dişe ulaşarak etki gösteren ağrı kesici haplar, bu dolaşımı bozulmuş enfeksiyonlu diş bölgesinde normal bir dişte görüldüğü şekilde kolayca işlevini göreceği bölgeye ulaşamaz ve dolayısı ile temel işlevi olan "ağrıyı kesme" görevini de yerine getiremez.
Yani, diş hekiminiz, çürük dişinizi siz kendisine ulaşır ulaşmaz çekmemekle, sizi umursamazca ağrınızla başbaşa bırakıyor gibi görünse de, aslında size birkaç yönden büyük iyilikler yapmaktadır. Bunların başta gelenleri, yazdığı reçetedeki antibiyotikler aracılığı ile enfeksiyonunuzu kontol altına alarak, elektif şartlarda yapacağı diş çekimi veya diş kanal tedavisi operasyonu sırasında, ağzınızın içerisindeki mikropların kan damarları yolu ile tüm vücudunuza yayılmasını önlemek ve dahası, enfeksiyon bulgularını hem enfeksiyonun kendisini geçirerek azaltıp, hem de analjezik-antienflamatuvar ilaçları kullanarak ekarte edip, diş çekimi sırasında oluşması muhtemel ağrı için baştan yapılan lokal anestetik maddenin etkili olabileceği bir ortam yaratmaktır. Bu şekilde hastasının diş çekimi operasyonu sırasında uyuşmamış ve patlamaya hazır bir bomba misali enfeksiyon dolu bir diş ile bağıra çağıra çekime gitmesinin önüne geçmiş olmaktadır.
Diş ağrısından muzdarip hastalarımız için bu şiddetli ağrı çeşidinin bir sonucu vardır :
Acı dolu geceler, yemek yiyememe, çiğneyememe ve hatta su içerken ağızdan nefes alırken bile dayanılmaz ağrı, katlanılmaz derecede hayatın her saniyesine nüfuz eden yoğun ızdırap ve de ennihayetinde günün her saniyesinde her aktivitede kişiyi etkileyen tüm bu durumlara bağlı;
"HAYAT KALİTESİNDE DÜŞME".
"Diş ağrısı" sebebiyle hayat kalitesi düşen bir HASTA :
Diş ağrısı şikeyetli hasta tarafından kendisine başvurulan diş hekimi için ise, hastanın ağrı ile ilgili olan tecrübesi bambaşka şeyler ifade etmektedir : Diş ağrısının hangi dişte olduğu, ne kadar süredir var olduğu, ne şiddette olduğu, hangi eylemler sırasında arttığı, ne zaman azaldığı (eğer azalıyor ise), sıcak hassasiyeti - soğuk hassasiyeti, geceleri ağrı durumu, ağrının karakteri (lokalizasyon kesin tespit edilebiliyor mu, yoksa ancak yaygın "şuralarda bi yer ama?..." şeklinde bir ağrı mı), ağrıyan bölgede ve hatta tüm vücut sathındaki diğer muayene bulguları; özellikle dişte doğal olarak ilk bakılacak olan renk değişimi, diş taşı, diş çürümesi, kırık-çatlak, şekilsel anomaliler, diş çevresi dokulardaki bulgular; diş eti renk değişimleri, diş etinde hassasiyet veya yaralar, ağız içi aft veya diğer bening ya da malign kitleler, ağız kokusunun mevcudiyeti, kişinin beslenme alışkanlıkları ve ağız-diş sağlığı geçmişi ile ilgili diğer sorunlar silsilesi, hastanın var olan sistemik hastalıkları (şeker hastalığı, immün yetmezlikler, var olan diğer enfeksiyonlar vs...), ağrı başlangıç döneminden sonra tüm vücut sathında ortaya çıkmış diğer patolojiler (özellikle diş kökü enfeksiyonları ve ağız-diş apselerinde, enfeksiyon odağından kana yayılan mikroorganizmaların oluşturacağı diğer tıbbi bulgular çerçevesinde...) ve daha burada sayılarak konuyu sizin için sıkıcı hale getirmeye gerek olmayan pekçok detay, diş ağrısı ile gelerek kendisini doktoruna emanet etmiş olan hastanın tıbbi sorumluluğunu alan diş hekimi tarafından dikkate alınıp, tedavi planını oluştururken "en uygun" yola girmek için kullanacağı değerli veri topluluğunu oluşturur.
"Diş ağrısı" ile gelen bir hastası olan DİŞ HEKİMİ :
Şimdi neden bu kadar şiddetli olduğu
hakkında detaylıca fikir sahibi olduğumuz "diş ağrısı" semptomunun
değişik versiyonlarının sebepleri ve sonuçlarını inceleyelim :
Dişimde sıcak-soğuk / ekşi-tatlı HASSASİYETi var! - Neden? - DİŞ HASSASİYETİ nasıl geçer? ................. Ağız-Çene-Diş Ağrısı ve Hassasiyetinin en sık karşılaşılan sebepleri nelerdir?
Dişlerde görülen sıcak ve soğuk hassasiyeti/ağrısı, ağız ve diş sağlığı problemleri arasında en sık karşılaşılanlardandır. Sıcak ve soğuk hassasiyeti ile birlikte veya tek başına ekşi/tatlı yiyeceklere karşı hassasiyet ve ağrı, asitli gıdaların tüketilmesi sırasında rahatsızlık hissi gibi semptomlar da benzer katagorilerde incelenebilir. Hatta ironik veya paradoksal olarak nitelenebilse de, diş sağlığımız için yaptığımız diş fırçalama işlemi sırasında bile dişlerde hassasiyet ve diş ağrısı oluşması sık rastlanılan bulgulardandır.
Diş Ağrısı Sebepleri? - Diş Hassasiyeti Nedenleri?
Bir "diş hassasiyeti" tanımlanırken, tespit edilmesi gereken ilk nokta,
hassasiyetin gerçekten diş kaynaklı olup olmadığının belirlenmesidir!
"Periodontium" denilen ve diş eti + alveolar kemik + sement + periodontal ligament dörtlüsünden oluşan diş çevresindeki destek dokular da, en az dişin kendisi kadar hassasiyet ve ağrı süreçlerinde rol oynayabilirler. (Periodontium ile ilgili rahatsızlıklar, Rehberimizin "Periodontoloji" bölümünde ayrıntısı ile incelenmiştir.) Çok özet olarak bu durumlar; diş etlerinde yanma ve acıma ile giden diş eti iltihaplanması ve diğer yumuşak doku lezyonları, çiğnerken ağrı oluşturan dişin eklemlendiği çene kemiğinin alveolar kısmının yaşlılık başta olmak üzere diğer etkenlerle erozif dejenerasyonu, bildiğiniz grip-nezle gibi basit üst solunum yolları enfeksiyonları sırasında oluşan geçici yerel doku değişimlerine bağlı sızlamalar, aktive olmuş sinüzit (maxiller sinüzit) durumunda yakın komşuluğu olan üst çenedeki dişlerde görülen sızlamalar, kadınların menstrüal siklusunda (adet dönemi) artan-azalan sekresyonları/salgılarına bağlı kan seviyelerinde dalgalanmalar yaşanan çeşitli yapısal hormonların ağız içi yumuşak dokular nahiyesinde yaptığı lokal ve geçici etkilere bağlı ağrılar..... şeklinde sayılabilir.
Çene eklemi ve çene kemiği kökenli ağrı sebepleri arasında sayılabilecekler; 20 yaş dişleri (akıl dişleri) sebepli olanlar (Rehberimizin Cerrahi bölümünde çok daha ayrıntılı anlatılmıştır), bir üst paragrafta bahsedilen kemik kaybı kökenli olanlar, ve geceleri diş gıcırdatma (bruxism) nedeni ile çene yapıları ve kaslarda oluşan fiziksel basınç kökenli ağrılar... (Bruxism ayrıca dişlerde yarattığı aşınmanın orta ve ileri safhalarında, dişin kendisi ile ilgili de ağrı yapan sebepler arasında sayılabilir.)
Ve en nihayetinde; ağrının sebebi hakikaten diş olarak tespit edildiğinde, sizin ağrıdığını iddia ettiğiniz dişte değil de yakın çevresindeki bir başka dişte ağrı olduğununda ısrar eden bir diş hekimi ile karşılaşabilirsiniz! Bunun gibi size saçmasapan gelen ancak gerçeğin ta kendisi olan, tıpta "yansıyan ağrı" diye ifade edilen bir durumla karşı karşıya kaldığınızda, size tavsiyemiz, diş hekiminizin ömrünün büyük bir kısmını adadığı mesleğinde edindiği tecrübe ve bilgi birikimine hürmet ederek, ne yazık ki genelde karşılaştığımız ve biz hekimleri ve siz hastalarımızı boş yere karşılıklı germekten başka işe yaramayan beyhude tartışmalara girmemenizdir. Bu güne kadar bir diş hekimi ile iddialaşarak, elinde muayene ve tetkik sonuçları ve çok daha önemlisi yılların getirdiği tecrübe ve bilgi birikimi bulunan diş doktoru karşısında, var olan bilimsel-tıbbi sonucu veya diş hekiminin bu husustaki teşhisini değiştirebilen bir hastamız ne görülmüş ne de duyulmuştur! :)
Diş hassasiyeti şikayeti ile diş hekimine başvurduğunuzda, diş doktorunuz tarafından yapılacak muayene sonucunda, hassasiyet kaynağı olarak diş dışındaki diğer dokular elenmiş ve kesinlikle sizin şikayetiniz olan dişin kendisi ile ilgili bir patoloji olduğu kanaatine varılmış ise; diş kökenli bu hassasiyete sebep olabilecek durumlar özet olarak şu şekilde guruplanabilir :
1. Diş çatlakları ve kırıkları ile ilgili hassasiyet ve ağrı
2. Diş eti problemleri kökenli gelişen, diş etinin çekilmesini takiben dişin alt-kök kısımlarının açığa çıkmasına bağlı.
3. Bruksizm (geceleri diş gıcırdatma) sebepli diş minesi aşınmasını takiben diş koruyucu tabakasının kaybı.
4. Yaşlanmayla birlikte, diş minesi aşınmasını takiben diş koruyucu tabakasının kaybı.
5. Dişin kendisinde gelişen bir çürük bölgesindeki diş koruyucu tabakasının kaybı.
6. Uzun süreli fazla asitli yiyeceklerin tüketilmesine bağlı (turşu, kola vb...) diş koruyucu tabakası kaybı.
7. Tüm vücutta kronik protein ve kemik kaybı ile seyreden malnutrisyon (beslenme yetersizliği) durumları.
8. Kronik dönemde dişlerin asitli ortamla temas sürelerinin artmasıyla aşınmaları nedenli (kusma hastalığı - blumia)
9. Uygunsuz yapılandırılmış diş protezleri, ağız iç yapısı ile uyumsuz yüksek dolgular gibi doktor kökenli (iatrogenic)
.....
Fark ettiğiniz üzere, yukarıda sayılan sebepler madde madde birbirinden farklıdır ve liste daha çok uzatılabilir ancak gözden kaçırılmaması gereken ana fikir - ortak nokta; tüm diş kökenli ağrı sebeplerinin sonuçta dişin korunma tabakasında kısa-orta veya uzun dönemde bir aşınma/hasar meydana gelmesi ile oluşmasıdır. Bu şekilde, dış etkenlere maruziyetin sağlıklı bir dişte görülenden çok daha fazla miktarda duyusal uyaran meydana getirmesi mümkün olmaktadır.
Ayrıca, tamamen sağlıklı bir dişte de, birbirini izleyen aşırı soğuk ve aşırı sıcak gıda/sıvı tüketilmesini takiben hassasiyet oluşabilir. Bu durum kırık/çatlak dişler konusu içerisinde diş minesinde çatlak oluşma mekanizmaları arasında daha detaylıca anlatılmıştır.
Diş koruyucu yüzeyinin aşınması ya da bir şekilde by-pass edilerek dişin daha hassas kısımlarına ulaşılması ile dişte hassasiyet oluştuğunu anladık. Ancak bu durumda hassasiyetten sorumlu mekanizma tam olarak nedir?
Hassasiyet ve ağrının tam olarak neden oluştuğunu anlamak için, dişin anatomik yapısı hakkında fikir sahibi olmak gerekir. Rehberimizin temel ağız ve diş anatomisi bölümü, birkaç dakika okuyarak açıklayıcı resimlerine göz gezdirdiğiniz taktirde bu altyapıyı size fazlası ile sağlayacaktır. Özellikle diş minesi, dentin, dişin taç-boyun-kök kısımları, periodontium, diş etleri, sement, dişin çene alveolar kemiği ile yaptığı eklem ve ligamentler hususlarında hızlıca bilgi sahibi olarak, tüm rehberde anlatılan bütün konuları hızlı ve kolay bir şekilde anlayabilmek için size önerim, şimdi bu temel ağız ve diş anatomisi sayfasına bir göz atmanızdır.
Diş anatomisi ile ilgili temel kavramlara aşina olduğunuzu varsaydığım şu anda, dişte oluşan hassasiyet sebebini basitçe özetlemek gerekir ise : Vücuttaki en sert kemik cinsi olan ve yapısındaki inorganik hidroksi-apatit kristallerinin vücuda özgü organik kollajen fiberler ile oluşturduğu konfigürasyonun sağladığı aşınma ve basınca karşı yüksek dayanıklılık özellikleri sayesinde dişin temel koruyucu tabakasını oluşturan diş minesi, normal fizyolojik sınırlarda dişi fiziksel etkenlere karşı koruduğu kadar, kimyasal dış faktörlere karşı da muhafaza etmektedir. Ancak, yukarıda maddeler halinde sıralanan ve sayısı çok daha arttırılabilecek nedenlerden herhangibirinin etkisi ile, diş minesinin yapısal bütünlüğü zarar gördüğünde bu çok fonksiyonlu koruyucu işlevini de eski efektivitesinde yerine getiremez olur. Ya da diş minesi tamamen sağlam olmasına rağmen, sağlıklı bir dişte, dişin çevre dokuları (periodontium) ile var olması gereken doğal uyumunu bozan durumlar, örneğin diş eti çekilmesi geliştiğinde, dişin taç kısmını tamamen kaplayan ve boyun kısmını geçtikten sonra diş etleri seviyesinin hemen altında biterek yerini diş kökü düzeyindeki sement ve dentin katmanlarına bırakan diş minesinin koruyuculuk sınırları dışında kalan alanların ağız içesinde olmaması gerekli şekilde açığa çıkması, diğer bir hassasiyet nedenini oluşturur.
Peki neden dentin ile temas eden fiziksel ya da kimyasal etkenler, hassasiyet hissinin uyarılmasını tetikler? Dentin de sonuçta diş minesi gibi kemik bir yapı değil midir? Evet, dentin katmanı da kemik yapılıdır, ancak diş minesinden farklı olarak çok daha yumuşak ve diş minesinden çok daha sık yenilenen yani daha vital bir dokudur. Dişin dentin tabakasının fiziksel ve kimyasal özellikleri, dişin içinde bulunduğu ağız içi ortamında süregelen yüksek basınçlar, ani ısı değişimleri ve kimyasal erozif etkenlere karşı etkili bir izolasyon sağlayabilmesi için uygun değildir. Ayrıca dentin tabakası, dişin "duyu sinirleri" muhtevasını içerisinde barındıran kök kısmının hemen üst ve yakın komşuluğundadır. Arada daha başka katman da olmadığından dentin'e ulaşan tüm etkiler direkt duyu sinirleri tarafından hissedilmekte ve herbir ayrı uyaranın diş kökü içerisindeki sinirlerce deneyimlenmesi ayrı bir nahoşlukta olmaktadır.
Gece diş sıkma (bruxism) ve daha da ilginç olanı uygun olmayan sertlikte diş fırçaları ile yanlış tekniklerle ve aşırı diş fırçalama da, orta ve uzun dönemde, tıpkı yaşlılıkta ağız içerisindeki aşındırıcı ortama uzun yıllar boyunca katlanarak artık beyaz diş minesi katmanı izolasyonunu kaybederek alttan sarı dentin tabakasının çıkması ile dişlerde görülen sararma ve beraberindeki hassaslaşmaya benzer şekilde, diş minesini yok ederek dişte hassasiyet ve ağrı yapan diğer dikkat çekici mekanizmalar olarak göze çarpar.
Artık oluşmuş ve halihazırda ağız içerisinde mevcut bir diş hassasiyeti durumunda, bu hassasiyetin tedavisi nasıl olmalıdır? Diş hassasiyeti, doğal olarak hassasiyeti yaratan sebebin giderilmesi ile tedavi edilir. Yani tek tip bir hassasiyet giderme tedavisi yoktur. Diş hekimi tarafından belirlenen nedene bağlı olarak, sadece diş fırçalamak veya basit ağız gargaraları kullanarak, ya da gerekiyorsa antibiyotik kökenli ilaçlar ve hassasiyet giderici diş macunları gibi kısa süreli ancak sebebe yönelik oldukça etkili tedavilerle diş hassasiyeti giderilebileceği gibi, eğer hassasiyet sebebi dişte oluşmuş bir çürük ise, diş çürüğünün çeşidi / özelliklerine bağlı olarak yapılacak bir dolgu veya eğer gerekiyorsa kök-kanal tedavisi, ya da artık aşırı zarar görmüş ve kurtarılamayacağına "diş hekimi" tarafından karar verilmiş bir diş ise dişin çekimi ve yerine protez-kaplama ya da diş implant tedavisi alternatiflerini kapsayan tedavi seçeneklerine kadar giden geniş perpektifte tedavi seçenekleri mevcuttur. Bir dişin sadece hassasiyeti nedeni ile başlayan tanı ve tedavi sürecinin, diş kaybı ile sonuçlanma olasılığı, diğer olasılıklardan çok daha düşük olsa da, durumun nerelere kadar gidebileceğinin sizler tarafından anlaşılarak, zamanında ve yerinde uygun ve basit tedavi aşamasında müdahaleye sizleri sevketmek için bu gidişatın tüm basamaklarının sonuna kadar daha baştan tasvir edilmesini bir diş hekimi olarak uygun görmekteyim.
Diş hassasiyeti, bu yazının ilk cümlesinde de belirtildiği gibi ağız ve diş sağlığı problemleri arasında en sık karşılaşılanlardandır ve neredeyse herkesde hayatının bir evresinde mutlaka olmaktadır! Eğer durum böyle ise, hepimiz için önem kazanarak ön plana çıkan bir soru vardır : Diş hassassiyetini daha oluşmadan nasıl önleyebilirim? Bu sorunun cevabı, artık hepimizin de tahmin edebileceği şekilde, diş hassasiyeti yaratan problemlerin daha başlangıç safhası öncesinde engellenmesinden geçer. Ağız ve Diş hastalıklarının profilaksisi, en temel şekli ile aslında hepsi birbirinden kolay kurallar daha doğru tanımlamak gerekirse ALIŞKANLIKLAR sayesinde, kişinin hayat rutini ve kültürü içerisine serpiştirilecek birkaç basit davranış modülasyonu ile rahatlıkla sağlanabilir. Rehberimizin Ağız ve Diş hijyeni bölümünü okuyarak, bir ilk-okul çocuğunun bile kolaylıkla becerebileceği doğru teknikle diş fırçalama, diş ipi kullanma, doğru tip diş fırçaları ve macunlarının tercih edilmesi, asit içeren yiyeceklerin daha az tüketilmesi veya tüketilse bile akabinde dişlerin fırçalanması gibi temel konseptlerin kültürümüze yerleştirilmesi, diş hassasiyeti ile başlayarak dişlerin kaybına kadar ilerleyen ağız ve diş sağlığı problemlerin çok büyük çoğunluğunun daha hiç başlamadan süreceğimiz sağlıklı bir ömrü bizlere sağlayacaktır!
Dişim çok ağrıyor ! - Acil Diş ağrısı nasıl geçer?
Öncelikle vurgulanması gereken nokta, diş ağrısını geçirecek en uygun tek tedavi bir diş hekimidir. :)
Ancak, ağrının bastırdığı ve ortamda diş hekimine ulaşma şansı olmayan durumlarda (yukarıda anlatıldığı gibi, özellikle geceleri) bir şekilde ağrı ile kendi kendimize mücadele etmek zorunda kalırsak yapılacak şey, doğal olarak eldeki imkanları değerlendirmektir. Ancak unutulmamalıdır ki, eldeki imkanlarla mevcut diş ağrısını geçirmeye çalışmak sadece "en kısa sürede diş hekimine gidene kadar" "idareten" yapılması gerekli bir davranıştır.
Ancak, ağrının bastırdığı ve ortamda diş hekimine ulaşma şansı olmayan durumlarda (yukarıda anlatıldığı gibi, özellikle geceleri) bir şekilde ağrı ile kendi kendimize mücadele etmek zorunda kalırsak yapılacak şey, doğal olarak eldeki imkanları değerlendirmektir. Ancak unutulmamalıdır ki, eldeki imkanlarla mevcut diş ağrısını geçirmeye çalışmak sadece "en kısa sürede diş hekimine gidene kadar" "idareten" yapılması gerekli bir davranıştır.
Bir diş ağrıyorsa bir sebebi vardır, ve ağrıyan dişin ağrısını bir süreliğine geçirmek sadece bir problemi ileride daha şiddetli bir şekilde dönmek üzere ertelemektir, var olan diş problemini "çözmek" demek değildir!
Bu aynı devekuşunun bir tehlike gördüğünde kafasını ilk gördüğü deliğe sokarak tehlikeden saklandığını sanmasına benzemektedir. Bir diş problemi ile ilgili ne kadar erken evrede diş hekimine giderseniz, tedavinizin de daha sorunsuz, daha ağrısız ve daha başarılı geçme şansını arttırmış olursunuz! (Bu tüm sağlık sorunları için her koşulda geçerli olan mutlak bir gerçektir.)
Tek başına diş ağrısı ile mücadele hususunda "eldeki imkanlar"dan kasıt; ilk planda doğal olarak hepimizin de aklına ilk gelecek "medikal farmasötik çözümler"dir. Günümüz dünyasındaki teknolojik gelişmelere paralel bir yol kat eden tıp bilimi, her konuda olduğu gibi "algoloji" yani "ağrı bilimi" dalında da yolu ilaç sektöründen geçen tedavi seçenekleri ağırlıklı opsiyonlar sunmaktadır.
Diş ağrısı varlığında kullanılması en mantıklı olan ilk ilaç gurubu Non-steroid anti-inflamatuvar ilaçlar (kısaltması = NSAİ)'dır. Gündelik dilde kullandığımız tabiri ile "ağrı kesiciler", genellikle bilimsel olarak NSAİ olarak sınıflandırılan bu ilaç gurubuna referans vermektedir. Ülkemizde uygulanan yasalar ve ADO (Ankara Dişhekimleri Odası) yönetmelikleri gereği spesifik isimlerini vermekten (haklı olarak) men edildiğimiz bu ilaç gurubundaki ilaçların ortak özellikleri ve yan etkileri benzer yönlerde olma eğilimindedir.
Diş ağrısında kullanılacak NSAİ'ların etkinlikleri, üç aşağı beş yukarı aynıdır! Zaten isim verememekteyiz ama verebilecek olsaydık da özellikle diş ağrısı için kullanmanızı tavsiye edeceğimiz "%100 daha etkili" etken maddeye sahip bir tıbbi müstahzar ismi bulunmamakta olduğundan içiniz bu konuda rahat edebilir. Bu konuda size verebileceğimiz önem arzeden bilgi, klinik tecrübelerimizin size yansıtılması olabilir. Şöyle ki, piyasada mevcut ağrı kesici ilaçlardan, özellikle diş ağrısı için kullanılma eğiliminde olanlar arasında genel istatistiki bir etki fazlalığı-azlığı farkı bulunmamakla birlikte, bazı hastalarda bazı ilaçlar daha etkili olurken, diğer hasta guruplarında bir başka isimli olanların etkisi daha arzulanan seviyede olmaktadır. Yani kullanılan ilacın isminden daha çok, kimde kullanıldığı-kullanıldığı bünyenin ilaç ile etkileşimi ve herbir ayrı vücudun kendi özelikleri doğrultusunda kullanılan farklı ilaca verdiği farklı cevaba göre değişen değerlerde bir analjezik-ağrı kesici etki görülmektedir!
NSAİ'lar ile ilgili bahsedilebilecek diğer bir önemli bilgi; bu ilaçların yan etkileri üzerinedir. Vücuda alına hiçbir kimyasal madde yoktur ki, özellikle alınma konsantrasyonu-miktarı ile de ilişkili olmak üzere bir takım olumlu sonuçlar oluştururken diğer yandan da olumsuz sonuçlar oluşturmasın. Bu bildiğiniz Allah'ın suyu ve havadaki oksijeni için bile böyledir! Yaşamamız için ŞART olan SU ve OKSİJEN bile, belirli dozlarda toksik etki göstererek istenmeyen reaksiyonlarla sonuçlanan organik kimyasal neticeler verebilir. İlaçlar için de bu durum geçerlidir ve ilaçların etki dereceleri ile ilgili söylediğimiz tespit, yan-etkileri için de aynen geçerlidir. Hangi ilacın genel olarak hangi derecede ve ne tip yan etkiler yapacağı istatistiksel olarak belirlidir ama, her ilacın sizin bünyenizde hangi etkiyi ne kadar yapacağı tamamen size özeldir. NSAİ için, milyonda bir olan bir kan hücresi üzerine olumsuz etkisi ne yazık ki size denk gelebilir veyahut daha önceden size dokunmadığını bildiğiniz bir ilaç bir gün sizde alerjik reaksiyon oluşturabilir. NSAİ'ın en sık görülen yan etkilerinden olan "mide ve sindirim sistemi" üzerine olan etkileri de mutlaka özel olarak göz önünde tutulmalı, ülser veya benzeri hastalıklardan muzdarip kişiler bu ilaçları tecrübe eder iken, mide asit sekresyonu başta olmak üzere diğer sindirim sistemi etkileri hususlarında baştan bilgi edinerek bu ilaçları kullanmanız önerilmektedir. Bir ilacın sizin vücudunuzda oluşturacağı özel yan etkiyi hiçbir doktor önceden kestiremez-bilemez, ve eğer herhangibir ilacın prospektusuna göz attıysanız her ilaç neredeyse her şeyi yapabilir! Tabii ki tüm orada yazılan yan etkiler ancak makul oranlarda ve seviyelerde görülmektedir yoksa ilaç piyasaya sürülme aşamasına hiç gelemezdi ancak bu "makul düzey" sizin üzerinizdeki olumlu-olumsuz hiçbir etkisinin garantisi değildir!
Tek başına diş ağrısı ile mücadele hususunda "eldeki imkanlar"dan kasıt; ilk planda doğal olarak hepimizin de aklına ilk gelecek "medikal farmasötik çözümler"dir. Günümüz dünyasındaki teknolojik gelişmelere paralel bir yol kat eden tıp bilimi, her konuda olduğu gibi "algoloji" yani "ağrı bilimi" dalında da yolu ilaç sektöründen geçen tedavi seçenekleri ağırlıklı opsiyonlar sunmaktadır.
Diş ağrısı varlığında kullanılması en mantıklı olan ilk ilaç gurubu Non-steroid anti-inflamatuvar ilaçlar (kısaltması = NSAİ)'dır. Gündelik dilde kullandığımız tabiri ile "ağrı kesiciler", genellikle bilimsel olarak NSAİ olarak sınıflandırılan bu ilaç gurubuna referans vermektedir. Ülkemizde uygulanan yasalar ve ADO (Ankara Dişhekimleri Odası) yönetmelikleri gereği spesifik isimlerini vermekten (haklı olarak) men edildiğimiz bu ilaç gurubundaki ilaçların ortak özellikleri ve yan etkileri benzer yönlerde olma eğilimindedir.
Diş ağrısında kullanılacak NSAİ'ların etkinlikleri, üç aşağı beş yukarı aynıdır! Zaten isim verememekteyiz ama verebilecek olsaydık da özellikle diş ağrısı için kullanmanızı tavsiye edeceğimiz "%100 daha etkili" etken maddeye sahip bir tıbbi müstahzar ismi bulunmamakta olduğundan içiniz bu konuda rahat edebilir. Bu konuda size verebileceğimiz önem arzeden bilgi, klinik tecrübelerimizin size yansıtılması olabilir. Şöyle ki, piyasada mevcut ağrı kesici ilaçlardan, özellikle diş ağrısı için kullanılma eğiliminde olanlar arasında genel istatistiki bir etki fazlalığı-azlığı farkı bulunmamakla birlikte, bazı hastalarda bazı ilaçlar daha etkili olurken, diğer hasta guruplarında bir başka isimli olanların etkisi daha arzulanan seviyede olmaktadır. Yani kullanılan ilacın isminden daha çok, kimde kullanıldığı-kullanıldığı bünyenin ilaç ile etkileşimi ve herbir ayrı vücudun kendi özelikleri doğrultusunda kullanılan farklı ilaca verdiği farklı cevaba göre değişen değerlerde bir analjezik-ağrı kesici etki görülmektedir!
NSAİ'lar ile ilgili bahsedilebilecek diğer bir önemli bilgi; bu ilaçların yan etkileri üzerinedir. Vücuda alına hiçbir kimyasal madde yoktur ki, özellikle alınma konsantrasyonu-miktarı ile de ilişkili olmak üzere bir takım olumlu sonuçlar oluştururken diğer yandan da olumsuz sonuçlar oluşturmasın. Bu bildiğiniz Allah'ın suyu ve havadaki oksijeni için bile böyledir! Yaşamamız için ŞART olan SU ve OKSİJEN bile, belirli dozlarda toksik etki göstererek istenmeyen reaksiyonlarla sonuçlanan organik kimyasal neticeler verebilir. İlaçlar için de bu durum geçerlidir ve ilaçların etki dereceleri ile ilgili söylediğimiz tespit, yan-etkileri için de aynen geçerlidir. Hangi ilacın genel olarak hangi derecede ve ne tip yan etkiler yapacağı istatistiksel olarak belirlidir ama, her ilacın sizin bünyenizde hangi etkiyi ne kadar yapacağı tamamen size özeldir. NSAİ için, milyonda bir olan bir kan hücresi üzerine olumsuz etkisi ne yazık ki size denk gelebilir veyahut daha önceden size dokunmadığını bildiğiniz bir ilaç bir gün sizde alerjik reaksiyon oluşturabilir. NSAİ'ın en sık görülen yan etkilerinden olan "mide ve sindirim sistemi" üzerine olan etkileri de mutlaka özel olarak göz önünde tutulmalı, ülser veya benzeri hastalıklardan muzdarip kişiler bu ilaçları tecrübe eder iken, mide asit sekresyonu başta olmak üzere diğer sindirim sistemi etkileri hususlarında baştan bilgi edinerek bu ilaçları kullanmanız önerilmektedir. Bir ilacın sizin vücudunuzda oluşturacağı özel yan etkiyi hiçbir doktor önceden kestiremez-bilemez, ve eğer herhangibir ilacın prospektusuna göz attıysanız her ilaç neredeyse her şeyi yapabilir! Tabii ki tüm orada yazılan yan etkiler ancak makul oranlarda ve seviyelerde görülmektedir yoksa ilaç piyasaya sürülme aşamasına hiç gelemezdi ancak bu "makul düzey" sizin üzerinizdeki olumlu-olumsuz hiçbir etkisinin garantisi değildir!
Meşhur Rakı-Kolonya-Aspirin üçlüsünün diş ağrısı üzerine etkileri :
Türk cevval ve kreatif zekasının dudak uçuklatıcı başarılarından biri de, diş ağrısı probleminin çözümüne yönelik otantik yaklaşımlarıdır. Benim bu güne kadar gördüğüm en yaratıcı versiyonu, gece ağrıyan dişine "motor yağı" uygulayan bir kişi olmuştu. Ancak genel amiyane yaklaşım, ağrıyan diş ve diş etine rakı-kolonya-aspirin ya da artık o anda elimize ne geçerse bastırmak şeklinde vukuu bulmaktadır.
Ağrıyan dişin üzerine, başta aspirin olmak üzere, hiçbir ağrı kesici ilaç veya alkol türevi uygulanmamalıdır !
Diş üzerine uygulanacak bu tip kimyasallar, ağrıyı anlık "geçirirmiş gibi" yapabilir, ancak yaptıkları temel şey, üzerine uygulandıkları lokal dokuda tahribat yapmaktır ! Bir nevii yanma olarak tarif edebileceğimiz bu yerel doku hasarı, ilk başta vücudun dikkatini yeni ve diş ağrısına göre göreceli daha düşük ağrı odağına çektiğinden, sanki anlık bir ağrı azalması varmış gibi de gelebilir. (Belirli seviyenin üzerindeki şiddette diş ağrılarında bu da olmaz.) Ancak yanlış şekilde ve dokunun yaşamsal doğasına aykırı yüksek dozlarda uygulanan bu kimyasalların orta ve uzun dönemde (birkaç saat - birkaç gün) diş etleri ve çevresinde yaptığı tek şey, "bölgesel nekroz oluşturararak" yumuşak dokunun tahribatına ve hatta ölümüne neden olmaktır. Bu şekilde, düzgünce tedavi edilerek kurtarılabilecek dişlerin de tedavi şansı daha zora sokulmaktadır.
"Diş Ağrısı" ~ ANA FİKİR !
Diş ağrısını geçirecek en uygun tek tedavi bir diş hekimidir. :)
Diş hastalıklarının büyük çoğunluğu, ancak bir diş hekiminin ufak ya da büyük cerrahi temelli müdahalesi ile çözülebilecek karakterde olmak eğilimindedir. Diş hekimliğinde neredeyse her hastamızda tecrübe edilen diş ağrısı ve diş hassasiyeti bulguları sadece birer semptomdur yani vücutta bir şeyin yanlış gittiğini bize bildiren habercilerdir!
Hiçbir ağrının kendisi bir hastalık değildir,
ancak her bir ağrı ayrı bir hastalığın veya bir problemin habercisidir!
Bir diş ağrısının ilaçla veya başka bir yolla sadece dindirilmesinin tek başına hiçbir törapotik = tedavi edici yönü yoktur !!! Bu sadece zaman kaybıdır! Var olan diş probleminin daha da ilerleyerek, yeri gelip hayati derecelerde sorun teşkil edecek şekilde (rehberin ilgili bölümlerinde detaylandırılan hastalıklar şekline sirayet ederek) , ya da en basitinden bir diş kaybı ile sonuçlanabilecek halde geri döneceği o kaçınılmaz ana kadar oyalanmaktan başka, yani "günü kurtamak" dışında bir sonucu olamaz...
Unutmayınız ki, diş hekimi korkusu, maddi kaygılar, üşengeçlik, boşvermişlik, delikanlılık :) vs...vs... sebepleri ile var olan bir diş probleminize bir diş hekimi tarafından müdahale edilmesi fırsatını geciktirdiğiniz her gün, ileride "seve seve" oturacağınız o diş hekimi koltuğundaki tedavi sürecinizin hem daha zor, hem daha düşük şansla başarılı olacak ciddiyette, hem size maliyeti daha külfiyetli bir hale gelmesine sebep olmaktasınız! Üstelik bir diş hekimi olarak bizim uğraşarak çözmeye çalışacağımız problemlerin vahametini de daha üst seviyelere taşımaktasınız!
Bu sebeplerden; eğer kendinize değer vermiyorsanız bile (!), varlığından emin olduğumuz diş hekimlerine karşı olan sevginizden dolayı :) bir an önce "başlangıç" seviyesindeki diş problemlerinizi "zamanında" çözmek üzere size en uygun gelen herhangi bir diş hekimine gidiniz. Unutmayınız ki, "yılanın başı küçükken ezilir" ya da "ağaç yaşken eğilir". Biz diş hekimlerini başı ezilemeyecek bir yılan ya da eğmeye çalışırken kırılmak zorunda bırakacağımız bir ağaç ile baş başa bırakmayınız! :)))
Diş ağrısı neden geceleri daha sık oluyor ?
Diş ağrısı geceleri artma eğilimindedir. Bunun birincil sebebi, gün boyu dikey konumda olan vücudun, geceleri yatay konuma gelmesidir. Bir süre yattığımız zaman, tüm gün dik durmamız nedeni ile yer çekiminin etkisine maruziyet sebepli göreceli olarak vücudun üst kısmına giden kan azdır. (Bir insan bayıldığında, yere yatırılıp ayaklarının yukarıya kaldırılma nedeni, bayılmanın en sık sebebi olan tansiyon düşmesi durumuna karşı, o an acil olarak gerekli olmayan bir bölge olan bacaklar içerisinde bulunan kanı, yer çekiminden faydalanarak vücudun daha acil ihtiyacı olan diğer kısımlarına gönderilmesi amacıdır.) Gece yatağa yattığımızda ya da günün yorgunluğu ile koltukta uzanır pozisyona geldiğimizde, baş/boyun bölgesi ile kalp yaklaşık aynı seviyeye geldiğinden, bu bölgelere olan kan dolaşımı miktarı da otomatikman artar. Bu durumda da yukarıda detayı ile anlattığımız dolaşım-ödem-ağrı ilişkisi gereği, artan bölgesel diş çevresi ve içi dolaşıma bağlı enfektif doku bölgesine sızan kan serumu ve proteinleri, zaten var olan abse çevresi ödemini arttırarak, diş sinirlerine yapılan bası miktarını arttırırlar ve sonuç olarak da diş ağrısı geceleri şiddetlenir.
Diş ağrısının geceleri daha şiddetli olmasının diğer bir nedeni de şudur: gündüz yoğun dış uyarıların hepsine maruz kalan ve gereklileri ayırıp analiz-sentez-karar-uygulama aşamaları ile meşgul olan bilincimiz, geceleri bu aktif dış dünya maruziyetinden kurtulup dinlenmek için kendisine döndüğündeki sakinlik içerisinde, "diş ağrısı"na daha fazla odaklanma fırsatı veya eğilimi bulur. Sonuç olarak ister-istemez daha yoğun bir konsantrasyonla, daha yoğun bir diş ağrısı hissederiz.
Diş ağrısının geceleri daha şiddetli olmasının diğer bir nedeni de şudur: gündüz yoğun dış uyarıların hepsine maruz kalan ve gereklileri ayırıp analiz-sentez-karar-uygulama aşamaları ile meşgul olan bilincimiz, geceleri bu aktif dış dünya maruziyetinden kurtulup dinlenmek için kendisine döndüğündeki sakinlik içerisinde, "diş ağrısı"na daha fazla odaklanma fırsatı veya eğilimi bulur. Sonuç olarak ister-istemez daha yoğun bir konsantrasyonla, daha yoğun bir diş ağrısı hissederiz.
Yemek yerken - çiğnerken diş hassasiyetim/ağrım var! - Neden?
Yemek yerken yani bir şeyi çiğnerken olan diş ağrısı, aslında yazının başından beri bahsedilen neredeyse her bir sebepten olabilir. Dişte kırık, çatlak, çürük, enfeksiyon, diş minesi hasarı, çene eklemi patolojileri vs...vs...vs...
"Yemek sırasında oluşan diş ağrısının sebebi şudur" diye bir laf etmek bu yüzden yanlıştır. Bu sebebi ancak, bu ağrı şikayeti nedeni ile danışacağınız diş hekiminiz, yapacağı muayene ve gerek görürse isteyeceği radyolojik tetkikler akabinde size söyleyebilir.
Ancak yukarıda da vurgulandığı üzere; bir diş ağrıyorsa, size bir şey demeye çalışıyordur, bir derdini anlatmaya yelteniyordur. Bu ağrının sebebini bulup onu tedavi etmeden, sadece ağrıyı geçirmek bir marifet değildir! Eğer zamanında bu çağrısına kulak verip diş hekiminizle irtibata geçmezseniz, ağızda sayısı vücuttaki diğer organlara göre biraz fazla olduğundan hor görülen ve kaybedilmelerini-çekilmelerini çok da umursamadığımız bu gariban hayat arkadaşlarımızdan birini daha vücudunuzdan ayırmak zorunda kalma şansınız (ya da şanssızlığınız) her geçen zaman artmaktadır...
"Yemek sırasında oluşan diş ağrısının sebebi şudur" diye bir laf etmek bu yüzden yanlıştır. Bu sebebi ancak, bu ağrı şikayeti nedeni ile danışacağınız diş hekiminiz, yapacağı muayene ve gerek görürse isteyeceği radyolojik tetkikler akabinde size söyleyebilir.
Ancak yukarıda da vurgulandığı üzere; bir diş ağrıyorsa, size bir şey demeye çalışıyordur, bir derdini anlatmaya yelteniyordur. Bu ağrının sebebini bulup onu tedavi etmeden, sadece ağrıyı geçirmek bir marifet değildir! Eğer zamanında bu çağrısına kulak verip diş hekiminizle irtibata geçmezseniz, ağızda sayısı vücuttaki diğer organlara göre biraz fazla olduğundan hor görülen ve kaybedilmelerini-çekilmelerini çok da umursamadığımız bu gariban hayat arkadaşlarımızdan birini daha vücudunuzdan ayırmak zorunda kalma şansınız (ya da şanssızlığınız) her geçen zaman artmaktadır...
Geceleri uykudan uyandıran diş ağrım var! - Neden?
Eğer bir diş, durduk yerde, ortada hiçbir dış uyaran olmadan yani sıcak-soğuk-ekşi-tatlı, çiğneme vs... durumunda değilken ve hatta geceleri sizi uyandıracak şekilde zamansız ve uyandırabilecek şiddette ağrıyor ise, %99 olasılıkla o dişin artık ya kanal tedavisi yapılması gerekmektedir, ya da ne yazık ki çekilmesi şart olmuştur.
Bu çekim mi? - kanal tedavisi mi? kararını verebilecek tek kişi, diş hekiminizdir.
Bu çekim mi? - kanal tedavisi mi? kararını verebilecek tek kişi, diş hekiminizdir.
Dişiniz ne kadar ölümcül şiddetle ağrıyor olursa olsun, diş hekiminin yarım saatlik müdahalesi ile sıfır ağrı seviyesinde ve çok uzun yıllar işlevini %100 gerçekleştirecek şekilde korunarak tedavi edilmesi mümkün olabilirken, artık neredeyse hiç ağrımayan, ağrı aşamasını bile geçtiğinden hassasiyetini kaybetmiş ancak iç yapısı (ve muhtemelen dış yapısı da) tamamen tahrip olmuş ancak sizi çok rahatsız etmediğinden önemsemediğiniz bir dişinizin, ağzınızın iç hijyen şartları ve diğer dişlerin sağlığı açısından ve hatta tüm vücudunuza enfeksiyon yayılması riski nedenleri ile biran önce çekilmesi icap ediyor olabilir !
Kanal tedavili-dolgulu dişimde ağrım var! - Neden?
Diş hekiminizce uygun görülüp, kök-kanal tedavisi veya dolgu tedavisi yapılmış bir dişte ağrınız var ise :
Öncelikle bu ağrının tedaviden ne kadar sonra başladığı, ağrı sebebi ile yakından ilişkilidir.
Örneğin, dolgu ya da kanal tedaviniz son birkaç gün ya da vücudunuzun hassasiyet ve ağrı eşiği seviyesine göre birkaç aya kadar uzayabilen yakın sayılabilecek son dönemlerde yapılmış ise, "sızlama" derecesindeki hafif bir ağrı "normal" kabul edilebilir! Çünkü bu (kısaca), dişe yapılan cerrahi müdahale sırasında ister istemez doğal formuna müdahale edilen bir vücut dokusunun, operasyon ertesinde kendini iyileştirme çabası nedeni ile o bölgede sürdürdüğü yoğun hücresel re-jenerasyon ve re-organizasyon işlemlerinin bir sonucudur.
Ancak, dolgu veya kanal tedavisinin üzerinden artık aylar geçmesine rağmen, iyileşme sırasında normal olarak beklenen şiddeti düşük usul usul olan ağrı bir türlü geçmek bilmiyorsa, ya da gittikçe şiddetleniyor ise farklı olasılıklar değerlendirilmelidir.
Bu olasılıklardan ilk grup; doğal olarak dolgu/kanal uygulamasının yapıldığı dişin kendisi ile ilgili olanlardır. Bu ilk grubun ilk ihtimali ise dişte yeni problemlerin peydahlanması olarak sayılabilir. Yeniden gelişen bir diş çürüğü, oluşan bir diş çatlaması, diş eti problemi veya herhangibir yerel enfeksiyon sonucu, yapılan kanal veya dolgu ile alakasız yeni bir ağrı odağı oluşmaktadır... Bu ilk grubun ikinci ihtimali ise, (ne yazık ki hastalarımız tarafından her zaman ilk planda düşünülme eğiliminde olunan ihtimal! :)...) diş hekiminizde yapılan dolgu/kanal tedavisinin teknik bir hata barındırıyor olabilmesidir. Yani eğer dolguda mikroskopik boyutlarda da olsa bir yükseklik veya karşısına gelen diş düzeyi ile dolgu yapılan diş yüzeyi arasındaki bir şekil uyumsuzluğu, ya da kanal tedavisi için geçerli olmak üzere, diş kanallarının tamamen enfeksiyondan ve enfeksiyon artığı materyallerden ve de sinir uçlarından başarılı bir şekilde temizlenememiş olması ihtimaller dahilindedir.
Bu olasılıklardan ikinci grup ise; bu sayfanın biraz yukarısındaki "Diş ağrısı sebepleri? - Diş hassasiyeti nedenleri?" konulu başlığın altındaki 4. paragrafında daha ayrıntısı ile anlatıldığı üzere, "yansıyan ağrı" problemi ile ilgili olanlardır. Yani, dolgu/kanal tedavisi uygulanmış dişinizi ağrır gibi hissetmektesinizdir ancak, yakın çevrede bir başka sorunlu diş, yapılan dolgu/kanal işleminden bağımsız olarak ancak sanki o diş ağrırcasına bir rahatsızlık oluşturmaktadır.
Özetle, bu şekilde ağrıyan dişiniz ile ilgili sorununuzun en mantıklı çözümü, neredeyse tüm diğer ağız ve diş sağlığı problemlerinde ve yine neredeyse hayattaki tüm diğer problemlerimizde takip etmemiz gereken yoldan geçer :
Öncelikle bu ağrının tedaviden ne kadar sonra başladığı, ağrı sebebi ile yakından ilişkilidir.
Örneğin, dolgu ya da kanal tedaviniz son birkaç gün ya da vücudunuzun hassasiyet ve ağrı eşiği seviyesine göre birkaç aya kadar uzayabilen yakın sayılabilecek son dönemlerde yapılmış ise, "sızlama" derecesindeki hafif bir ağrı "normal" kabul edilebilir! Çünkü bu (kısaca), dişe yapılan cerrahi müdahale sırasında ister istemez doğal formuna müdahale edilen bir vücut dokusunun, operasyon ertesinde kendini iyileştirme çabası nedeni ile o bölgede sürdürdüğü yoğun hücresel re-jenerasyon ve re-organizasyon işlemlerinin bir sonucudur.
Ancak, dolgu veya kanal tedavisinin üzerinden artık aylar geçmesine rağmen, iyileşme sırasında normal olarak beklenen şiddeti düşük usul usul olan ağrı bir türlü geçmek bilmiyorsa, ya da gittikçe şiddetleniyor ise farklı olasılıklar değerlendirilmelidir.
Bu olasılıklardan ilk grup; doğal olarak dolgu/kanal uygulamasının yapıldığı dişin kendisi ile ilgili olanlardır. Bu ilk grubun ilk ihtimali ise dişte yeni problemlerin peydahlanması olarak sayılabilir. Yeniden gelişen bir diş çürüğü, oluşan bir diş çatlaması, diş eti problemi veya herhangibir yerel enfeksiyon sonucu, yapılan kanal veya dolgu ile alakasız yeni bir ağrı odağı oluşmaktadır... Bu ilk grubun ikinci ihtimali ise, (ne yazık ki hastalarımız tarafından her zaman ilk planda düşünülme eğiliminde olunan ihtimal! :)...) diş hekiminizde yapılan dolgu/kanal tedavisinin teknik bir hata barındırıyor olabilmesidir. Yani eğer dolguda mikroskopik boyutlarda da olsa bir yükseklik veya karşısına gelen diş düzeyi ile dolgu yapılan diş yüzeyi arasındaki bir şekil uyumsuzluğu, ya da kanal tedavisi için geçerli olmak üzere, diş kanallarının tamamen enfeksiyondan ve enfeksiyon artığı materyallerden ve de sinir uçlarından başarılı bir şekilde temizlenememiş olması ihtimaller dahilindedir.
Bu olasılıklardan ikinci grup ise; bu sayfanın biraz yukarısındaki "Diş ağrısı sebepleri? - Diş hassasiyeti nedenleri?" konulu başlığın altındaki 4. paragrafında daha ayrıntısı ile anlatıldığı üzere, "yansıyan ağrı" problemi ile ilgili olanlardır. Yani, dolgu/kanal tedavisi uygulanmış dişinizi ağrır gibi hissetmektesinizdir ancak, yakın çevrede bir başka sorunlu diş, yapılan dolgu/kanal işleminden bağımsız olarak ancak sanki o diş ağrırcasına bir rahatsızlık oluşturmaktadır.
Özetle, bu şekilde ağrıyan dişiniz ile ilgili sorununuzun en mantıklı çözümü, neredeyse tüm diğer ağız ve diş sağlığı problemlerinde ve yine neredeyse hayattaki tüm diğer problemlerimizde takip etmemiz gereken yoldan geçer :
"Bir bilene danışmak."
Yani olmadık yere strest çekmeyiniz; hem fiziksel hem psikolojik olarak bu sıkıntının yarattığı rahatsızlığa boş yere katlanmayınız ve "bir diş hekimine muayene olunuz." Sizin aylarca kara kara düşünüp, endişelenip sinirlenip üstüne bir de ağrı çekeceğiniz bu probleminizin yanıtı, 30 saniyelik bir diş hekimi muayenesi ve gerekiyorsa bir ekstra radyolojik tetkik ile kolayca cevap bulacak ve ehil diş hekiminizin ellerinde aynı kolaylıkla müdahale edilerek giderilecektir.
ANKARA DİŞ HEKİMİ ve SİNCAN DİŞ HEKİMİ Websiteleri için Yasal Uyarı : "ADO - DİŞ HEKİMLİĞİNDE İletişim Ortamlarında Yayın Yapma Klavuzu ve ETİK KURALLARI" dahilinde;
"SİNCAN DİŞ DOKTORU Sitesindeki bilgiler destek amaçlıdır. Diş Hekimi'nin hastasını diş hekimliği hastalıklarını teşhis için muayenesinin ve diş tedavileri uygulamalarının yerine geçmez ! "